HAYATIN BİLİNCİ

Bu hafta sizler için Maksim Gorki’nin ‘Bir Sonbahar Gecesi’ öyküsünü inceledim. Bu eseri ve mesajını çok sevdim.

HAYATIN BİLİNCİ
Yayınlanma: Güncelleme: 206 views

Öykünün anlatıcısı on yedi yaşında bir delikanlı. Yabancı bir kentte, meteliksiz dolaşıyor. Üstünde başında ne varsa satıyor. Gemi iskelelerinin bulunduğu uzak bir bölgeye gidiyor. Karnı çok aç. Üstelik hava soğuk ve yağışlı. Yazın arı kovanı gibi işleyen kumsalda in cin top oynuyor. “Sanki yeryüzünde bir ben kalmışım. Beni de soğuk bir ölüm beklemekte,” diyor.

Genç adam bir kantinin arkasında, yere oturmuş kumu kazan birini fark ediyor. Kızın üstü başı sırılsıklam, yüzünde ustalıkla yerleştirilmiş üç kocaman çürük var.

Delikanlıyı görünce önce çığlık atıp sıçrayan kız, onun da aç olduğunu anlayınca “Kaz öyleyse! Ben yoruldum,” diyerek ondan yardım istiyor. Genç yiyecek bir şeyler bulmak amacıyla kantinin altını kazmaya devam ediyor. Kantinin döşemesinin de olabileceğini düşünen kız ona kilidi kırmasını söylüyor.

Kilidi kırıp kantine giriyor ve buldukları bir somun ekmeği paylaşarak yan yatmış bir sandalın altına sığınıyorlar.

Islak ve dar sandalın altında sohbet ederken kızın isminin Nataşa olduğunu, bir hayat kadını olarak çalıştığını, kazandığı paraları elinden zorla alan fırıncı sevgilisi tarafından dövüldüğünü öğreniyor. Genç kızın yakınarak değil ama sanki umursamazlıkla, düşünüp sonuca varmış gibi söylediği sözler onu çok etkiliyor: “Ne aşağılık bir hayat!”, “Bari geberip gitseydim.”

Sizin de benzer bir düşünce geçti mi hiç aklınızdan? Hayat çok aşağılık, geberip gitseydim dediğiniz günler oldu mu? Açlık, yoksulluk, yalnızlık, kötülük belinizi büktü mü?

“Siz erkekler, hepiniz alçaksınız! Elimden gelse hepinizi ayağımın altında böcek gibi ezerim,” diyen Nataşa daha sonra  soğuktan dişleri takırdayan, sesi soluğu kesilen delikanlıya “ Ne oluyor sana? Ha? Üşüdün mü? Donuyor musun?” diye sorarak sarılıp öpüyor. Gencin gözlerinden yaşlar akıyor, yüreğinde çoktandır biriken kinleri, kederleri, aptallıkları ve çamuru silip götürüyor. Nataşa  onu “Tanrı büyüktür, her şey düzelir,” diyerek teselli ediyor.

İki genç sabah olunca kentin yolunu tutuyorlar. Orada dostça vedalaşıp ayrılıyorlar.

Delikanlı daha sonra Nataşa’yı arasa da bulamıyor.

Hikâye onun “Öldüyse rahat uyusun, yaşıyorsa da dilerim yaşadığı hayatın bilinci uyanmasın ruhunda… Çünkü gereksiz, yararsız bir acı olurdu bu…” sözleriyle bitiyor.

Sizce Nataşa’nın ruhunda yaşadığı hayatın bilinci uyanmamış olabilir mi?

Hangi Nataşa daha gerçek? Hayatın aşağılık olduğunu söyleyen, geberip gitmek isteyen Nataşa mı, yoksa Tanrı’ya ve her şeyin düzeleceğine inanan Nataşa mı?

Kuşkusuz Gorki bizlerin ruhumuzu, zaman zaman, yaşadığımız hayatın bilincini uyandırmamak amacıyla, pişpişlediğimizin farkında.

Yoksa devam edecek gücü nereden buluruz, değil mi sevgili dostlar?

Bu yazımızı da güzel dileklerle bitirelim.

Bilincimizi uyandırmaktan, hayatın gerçeklerinin gözüne dik dik bakmaktan korkmadığımız, kaçmadığımız, uyanık yaşayarak mücadele gücümüzü diri tutabileceğimiz güzellikte, barış dolu bir dünya diliyorum hepimize.

 

 

 

 

 

 

 

İLK YORUMU SİZ YAZIN

Hoş Geldiniz

Üye değilmisiniz? Kayıt Ol!

Hemen Hesabını Oluştur

Zaten bir hesabın mı var? Giriş Yap!

Şifrenizi mi Unuttunuz

Kullanıcı adınızı yada e-posta adresinizi aşağıya girdikten sonra mail adresinize yeni şifreniz gönderilecektir.

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.