‘İçimizdeki Şeytan’ Üzerine…

Bu hafta sizin için Sabahattin Ali’nin ‘İçimizdeki Şeytan’ kitabını seçtim.

‘İçimizdeki Şeytan’ Üzerine…
Yayınlanma: Güncelleme: 366 views

Ben kitabı çok sevdim. Ömer ve Macide’nin aşklarını severek okudum. Kötülüğün bir genç adamı, zaaflarından yakalayarak, alaşağı etmesine tanık oldum.

Macide, Emine Teyze’sinin ısrarıyla Balıkesir’deki evinden- anne ve babasından- ayrılarak İstanbul’a geliyor ve konservatuvara kayıt oluyor. Emine Teyze’nin eşi Galip Amca da bu duruma ses çıkartmıyor. Macide’nin babasından her ay gelen kırk lira onu pek memnun ediyor. Genç kızın babasının ölümüyle bu para kesilince, annesine yazdıkları mektuplara bir cevap alamadıklarını söyleyerek, artık geri dönmesinin daha iyi olacağını ima ediyorlar. Galip Amca “İnsan İstanbul’da hava ile yaşamaz ki!” diyerek durumu özetliyor. Macide derhal bavulunu alarak evi terk ediyor. Bu durum bir tesadüf eseri vapurda karşılaşarak tanıştığı, Emine Teyze’nin uzaktan akrabası olan Ömer ile aralarında başlayan yakınlığın da etkisiyle, onu çaresizce, Ömer’in kaldığı perişan haldeki bekâr odasına sürüklüyor.

İki genç aşkla birbirlerine tutunuyorlar. Ömer’in cebinde sadece 35 kuruş var. Ara sıra uğradığı daireden kazandığı para kendi bekâr yaşantısına bile yetmiyor.

Ömer’in bekâr hayatını yakın arkadaşı Nihat ile yaptığı sohbette görüyoruz;

“Hayat beni sıkıyor… Her şey beni sıkıyor. Mektep, profesörler, dersler, arkadaşlar… Müthiş bir gevşeklik içindeyim. Üşeniyorum. Atalet kanunu icabı sürüklenip gidiyorum.” diyor. Ne çalıştığı daireyle ne de altı yıldır bir türlü bitiremediği fakülteyle ilgili bir ideali yok.

Gençlik yılları hayatı sorguladığımız, kendimizi tanımaya, yolumuzu bulmaya çalıştığımız zamanlar. Herhangi bir gaye edinemezsek, sevdiğimiz mesleği, var olmak istediğimiz alanı keşfedemezsek savrulmak ve boşluğa düşmek gibi tehlikeler barındırıyor.

Siz de benzer duygular yaşadınız mı? Her şeyin anlamsız geldiği koca bir boşluk içinde sürüklendiğinizi hissettiniz mi? Sanırım bunlar hemen hepimizi zaman zaman saran ve aşağı çeken duygular. Nasıl kurtuluyoruz bu kara delikten? Siz neler yapıyorsunuz? Hangi yolları deniyorsunuz? Karşı cinse duyulan aşk yardımcı olur mu, ne dersiniz?

Ömer vapurda Macide’yi ilk kez gördüğünde Nihat’a “Şimdiye kadar böyle bir mahluk görmemiştim, ömrümün en ehemmiyetli dakikalarını yaşıyorum. İlk görüşte deli gibi âşık oldum.” diyor ve içindeki boşluk yerini genç kıza karşı duyduğu yoğun hislere bırakıyor.

Aşk insanın içindeki bu anlam arayışını doldurabilir mi? Artık Ömer’in bir gayesinin olduğunu ve bu aşkın enerjisiyle çok daha güzel bir yaşamı kurabileceğini düşünebilir miyiz?

Siz hiç âşık oldunuz mu? Aşkınız yaşamınızı çok daha anlamlı ve gayeli bir hale getirdi mi? Savrulmanıza engel oldu mu?

Macide’ye duyduğu aşk ne yazık ki Ömer’i gayesiz, içi boş yaşamından kurtaramıyor. Üzerine binen sorumlulukla arkadaşlarına da uyarak para bulma amaçlı yanlış işlere bulaşıyor. Çevrenin etkisiyle katıldığı uygunsuz ortamlara Macide’yi de sürüklüyor. Kızcağız onun sarhoş ve iradesiz hallerine tanıklık ediyor. Bu güzel aşk beklediğimiz gibi mutlu bir sonla bitmiyor.

Ömer yaptığı kötülüklerin sorumlusu olarak içindeki şeytanı gösteriyor ve “Şeytana uydum,” diye düşünerek vicdanını hafifletme yoluna gidiyor. Siz de zaman zaman şeytana uydum diyerek kendinizi rahatlatıyor musunuz? İçimizde bizi sürekli kandırmaya çalışan bir şeytan var mı? Ne dersiniz?

Genç adam kitabın sonunda tüm yaşadıklarından ders çıkartarak bir vicdan muhasebesi yapıyor. Şeytana yüklediği sorumlulukların bizzat kendisine ait olduğunu itiraf ediyor.

“Ne şeytanı azizim? Ne şeytanı? Bu bizim gururumuzun, salaklığımızın uydurması…İçimizde şeytan yok. İçimizde aciz var. Tembellik var. İradesizlik, bilgisizlik ve bunların hepsinden daha korkunç bir şey: hakikatleri görmekten kaçmak itiyadı var. Hiçbir şey üzerinde düşünmeye, hatta bir parçacık durmaya alışmayan gevşek beyinlerimizle, kullanmaya lüzum görmeyerek, nihayet zamanla kaybettiğimiz biçare irademizle, hayatta dümensiz bir sandal gibi dört tarafa savruluyor ve devrildiğimiz zaman kabahati meçhul kuvvetlerde, insan iradesinin üstündeki tesirlerde arıyoruz. Aczimi içimdeki şeytana hamlettim. Halbuki tembel ve iradesizdim.” diyor.

Ömer’in bu tespitlerine katılmamak mümkün mü? Siz de tembelliğinizin, iradesizliğinizin kurbanı oldunuz mu hiç? Gerçekleri görmekten kaçtınız mı?

Macide hakkında düşünmeden bitirmeyelim yazımızı. Ömer’den daha iradeli olan bu genç kızın da savrularak kendi adına bir varlık gösteremediğini görüyoruz. O nasıl daha güçlü bir kadın haline gelebilirdi acaba? Ne tür kazanımlar onu yaşadığı çaresizliklerden korurdu? Ne dersiniz?

İçinizdeki acize, tembele, iradesize, bilgisize dur diyerek gerekli adımları cesurca atabildiğiniz, yaşamın hakikatlerini görmekten kaçmadan cesurca ayakta kalabildiğiniz, beyninizi kullanmaya, düşünmeye vakit ayırdığınız, kendinizi ve sevdiklerinizi ortamlara feda etmediğiniz, akıllıca kurgulayıp yaşamayı-içini doldurmayı başardığınız sağlıklı ve uzun bir ömür diliyorum sizlere.

Sağlıcakla kalın.

 

 

 

 

 

 

 

İLK YORUMU SİZ YAZIN

Hoş Geldiniz

Üye değilmisiniz? Kayıt Ol!

Hemen Hesabını Oluştur

Zaten bir hesabın mı var? Giriş Yap!

Şifrenizi mi Unuttunuz

Kullanıcı adınızı yada e-posta adresinizi aşağıya girdikten sonra mail adresinize yeni şifreniz gönderilecektir.

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.