Buna da şükür… mü?
Köye taşındığımızda evimizin bahçesinde kocaman bir ağaç vardı. Paşa babam bu ağacı kimin diktiğini, ne ağacı olduğunu pek merak etti. Sorup soruşturmaya başladı.
Ahmet Ağa “Bizim zamanımızda dikilmedi.” dedi.
Mehmet Ağa “Yok, kesin bizim zamanımızdan değil.” dedi.
Rahmetli Mahmut Ağa’nın oğlu Ali “Babamın zamanında dikilmemiştir.” dedi.
Paşa babam işin içinden çıkamadı. “Ne menem bir ağaçtır, zehirli midir meyvesi?” diye sordu.
Ahmet Ağa “Bizim zamanımızda dikildiyse şifadır.” dedi.
Mehmet Ağa “Onların zamanında dikildiyse zehirdir.” dedi.
Ali “Babamın zamanında dikildiyse ilaç niyetine…” dedi.
Paşa babam araştırmaya devam etti. “O zamanlar bahçeye ağaç dikmek serbest miydi?” diye sordu.
Ağalar ağız birliği etmişçesine “Bizim zamanımızda dikildiyse yasayı çıkartmışızdır torbadan.” dediler.
Paşa babam bu ağacın meyvelerini araştırdı. “Pek şifalıdır,” diye rapor geldi Üniversite’den. İşte ne olduysa o gün oldu.
Herkes ağacın kendi dönemlerinde dikilmiş olduğunu söylüyor, “Meyveler bizim,” diye tutturuyordu.
O sabah gözümüzü açtığımızda jandarmalar ağacın çevresine barikat kurmuşlardı. Halkı ayrımcılığa teşvikten tutuklandı. Onu savunan, meyvelerinden faydalanmak isteyen köylülere tomalarla su, suya dayanıklı çıkanlara göz yaşartıcı gaz sıkıldı.
Bir daha haber alamadık ağacımızdan. Yeni bir ağaç dikmeye de cesaret edemedik daha sonra.
Şimdi topladığımız plastikleri yığıyoruz bizim bahçeye. Yeni Ağa gelip götürüyor her ayın sonunda. Para vermiyor tabii. “Sizden çöp toplama vergisi almıyorum, şükredin” diyor.
Biz de yaşadığımız ağaçsız, oksijensiz hayatın şükrünü eda ediyoruz, çok şükür.
Buna da şükür… mü?
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.