ESKİ RAMAZANLARDAN

Nice Bayramlara inşallah…

ESKİ RAMAZANLARDAN
Yayınlanma: Güncelleme: 204 views

Bulancak’ta 1950’li yıllardı. evlerin çoğunda elektrik ve su yoktu, yemekler ocaklıkta odun ateşinde pişiyordu. Ramazan hazırlıklarına günler önce başlanır; hemen her evde yufka açılır, biraz un, yağ, şeker vs. stoklanır, ev temizliği yapılırdı.
Ramazanın başladığı, arife günü ikindi vakti, Bulancak iskelesinden üç pare top atışıyla duyurulurdu. O akşam teravih namazı başlar, gece sahura kalkılırdı. Hatırladığım ilk Ramazanlar Nisan ayındaydı ve ben, oruç hep Nisan ayında tutuluyor sanıyordum, meğer her yıl 10 gün önce başlıyormuş. Ramazan’ın en önemli unsurları; İftar, Sahur, Teravih Namazları ve mukabele okunmasıydı.
Bulancak’ta iftar, minarelerden okunan ezan, şerefelerde yakılan ışıklar ve iskele başında, iftar ve sahurda atılan topla duyurulurdu. Minarenin ışıklarını gözlemek, ezanı ve topu dinleyip haber vermek; “Yandııı, ezan başladııı” diye bağırmak çocukların göreviydi, topun sesini herkes duyuyordu.
Namaz saatleri, evlerin duvarında asılı “Saatli Maarif Takvimi”nden öğrenilirdi. Takvimde sadece İstanbul’un namaz saatleri vardı, her şehir kendi namaz vaktini ona göre hesaplıyordu; Bulancak’ın namaz saati, İstanbul’dan 30 dakika önceydi…
Evlerde bütün aile, iftardan 3-5 dakika önce sofra başında toplanır beklerdi, İftar olunca, oruçlar dua ile açılır, yemekler büyük bir iştahla yenirdi, Babam genellikle suyunu içer içmez sigarasını da yakardı.
Ramazan sofralarında ana yemeklerin yanında, pilav, yufka veya su böreği, tatlı bölümünde kadayıf, güllaç, bazen baklava olur, iştah açsın diye de kayısı veya üzüm hoşafı yapılırdı. Bulancak’ın doğal Acı Suyunu pekmezle karıştırılarak “Nardek” yapılır, bu hem susuzluğu giderir, hem de hazmı kolaylaştırırdı,
Bulancak’ta 2 cami vardı: Eski Cami ve Orta Cami, Eski Cami’nin imamı Rehber Uzunalioğlu, müezzini dayım Hayri Üstündağ, Orta Caminin imamı Raşit Cürgül, Müezzini Fahri Hafızdı. Teravih namazlarında camiler çok kalabalık olur, yer bulunmazdı. Bu nedenle bazı zengin evlerinde ve uygun binalarda da, tutulan hocalar teravih namazı kıldırırdı, Sonraki yıllarda İhsaniye mahallesine Kubbeli Cami yapıldı. Yeni caminin mimarisi çok güzeldi ve biz de bir çok gece buraya geliyorduk.
Teravihten sonra, meydandaki kahvehaneler dolup taşardı, Babamlar Şoförler Cemiyeti’nde, gençler Gümüş Ahmet’in kahvehanesinde toplanırdı, Bazı kahvehanelerde Ramazanda tombala da çekilir, şamata sahura kadar sürerdi.
Ramazan geceleri radyoda “Karagöz-Hacivat” saati olurdu. Bu saati hiç kaçırmaz, tüm ev halkı zevkle dinlerdik.
Bulancak’ta Ramazanın önemli bir geleneği de “Tömbelek”ti: genellikle 5-6 çocuktan oluşan tömbelekçiler, evleri kapı kapı dolaşır, maniler söyler, bahşiş alırdı. Tömbelek, darbukaya benzer, ses çıkaran basit bir aletti, bazen boş bir teneke kutu veya bidon da bu işi görüyordu. Tömbelekçi elindeki çubukla birkaç kez vurduktan sonra, hep birlikte mani söylemeye başlarlardı:
Tömbeleğim ekim büküm
Davulum sırtımda yüküm,
İki gözüm beyefendi
Siftah selamün aleyküm.

Eski cami direk ister
Söylemeye yürek ister
Benim karnım toktur amma
Arkadaşım börek ister…

Şekerim var ezilecek,
İnce tülbentten süzülecek
Verin benim bahşişimi
Çok yerim var gezilecek….

Gece geldim kapınıza
Selam verdim hepinize
Selamımı almazsanız
O da sizin keyfinize….
Ev sahipleri, 4-5 maniden sonra tömbelekçilere para veya pasta-börek gibi yiyecekler verir, mani devam ederdi:
Bahçelerimiz bayır olsun,
Otları biçin çayır olsun
Aha geldik gidiyoruz
Geceniz hayır olsun…
Ama hala bahşiş gelmediyse tömbeleğe daha hızlı vurulur, biraz tehdit içeren 1-2 mani daha söylenirdi…
Babam Ramazanlarda genellikle Sahura kadar yatmıyordu, çoğu kişi gibi Şoförler Cemiyetinde vakit geçiriyordu. Babam ilk gece beni de sahura kaldırdı; çok uykum vardı ama çok sevinmiştim. Ertesi sabah ablamlar, “Sen sahura da kalktın, bugün oruçlusun” dediler. Bir daha sahura kaldırmazlar korkusuyla sesimi çıkaramadım. Ama öğleden sonra kıvranmaya başladım. Annem, “Sen çocuksun, şimdi iftar yapabilirsin” dedi, çok sevindim. Akşama doğru babam gelince anlattık. Babam, “Tamam, yarın da yarım gün oruç tutarsın, sonra Hurşit ustaya götürür kaynak yaptırırız, bir gün oruç tutmuş olursun.” dedi. Nasıl kaynak yapılacağını bilemedim ama çok sevinmiştim….
Ramazan’ın bazı günlerini köyümüz Ucarlı’da geçirdiğimiz de oluyordu. Köyümüzün mektebinde İbrahim hoca dayı gündüz çocuklara Kur’an ve namaz öğretir, gece de Teravih Namazı kıldırırdı. Mektebimiz, sanırım 30-40 kişi alabilen tek odalı bir binaydı. Namazlarda çocuklar en arka safta olur, küçük bir yanlış veya çıkan seste hemen kıkırdar sonra gülüşürdük. Büyükler selam verince bize kızar, uslu durmamızı tembihlerdi.
Köyde bir gece tömbeleğe de gitmiştik; tömbeleği çalan arkadaşımız sanırım biraz hızlı vurunca deri yarılmış, gülmekten yerlere yatmıştık. Sonra yine tömbeleğin kutusuna vurarak manilere devam etmiş, bahşişimizi almıştık. Bahşiş 4 tane yumurtaydı…
Ramazanın sonuna doğru evlerde Bayram telaşı başlardı; Hemen her evde baklava açılır, su böreği, yaprak sarması yapılır, mutlaka helva kavrulurdu. Evler baştan aşağı temizlenir bayrama hazırlanırdı.
Çocuklar için en önemli bölüm bayramlıklardı; yeni kıyafet alınan çocuklar büyük mutluluk yaşar, kıyafetleri gece yattığı yere dizer, ayakkabı alındıysa onunla yatardı. Biz çok varlıklı değildik, ben en küçüktüm, annem beni sevindirmek için, bazen bir gömlek diker veya yeni bir çorap örerdi. Bir bayram, abimin pantolonu ters yüz edilerek bana terzide pantolon diktirilmişti. Açık mavi pantolon bana çok yakışmış, çok mutlu olmuştum…
Bayramların en önemli meslek gurubu terzilerdi, o yıllar konfeksiyon yoktu. Tuhafiyeciden kumaş alınır, terziye ölçü verilir, elbise diktirilirdi. Bulancak’ın ünlü terzileri arasında İbrahim Göktepe, Bahattin Karaahmet, Hüseyin Çamaltı, Orhan ve Ali Uzunalioğlu’nun isimlerini hatırlıyorum.
Ramazanın bittiği, Arife günü ikindiden sonra iskeleden yapılan üç pare top atışıyla duyurulurdu. Arife günü mezarlıklar ziyaret edilir, dualar okunurdu. Gece çocuklar Arife Suyuyla yıkanır mis gibi kokardı.
Bayram sabahı erkekler, çocuklarıyla birlikte camileri doldurur, kılınan Bayram Namazından sonra coşkuyla evlerine dönerdi. Evde önce büyüklerin elleri öpülür, kucaklaşılır, çocuklar sevindirilirdi. Ailenin başka şehirlerde yaşayan fertleri; kızlar, oğullar, gelinler, damatlar, torunlar, izinlerini ayarlayıp bayrama Baba Ocağına yetişebildilerse mutluluklar doruğa ulaşırdı. Daha sonra başlayan akraba bayramlaşmalarıyla coşku tüm şehre yayılırdı. Çocukların bayram mutluluklarına doyum olmazdı…
Çocuk sevinciyle nice Ramazanlara, nice Bayramlara inşallah…

İLK YORUMU SİZ YAZIN

Hoş Geldiniz

Üye değilmisiniz? Kayıt Ol!

Hemen Hesabını Oluştur

Zaten bir hesabın mı var? Giriş Yap!

Şifrenizi mi Unuttunuz

Kullanıcı adınızı yada e-posta adresinizi aşağıya girdikten sonra mail adresinize yeni şifreniz gönderilecektir.

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.